Karanlık, derin ve sık ağaçların olduğu bir ormanın karşısında olduğunuzu hayal edin. Evinize ulaşmanız için bu ormanın içinden geçmeniz gerekiyor. Yol size tanıdık gelse de bu yürüyüş sizin için tam bir savaş haline gelecek. Her adım, yavaş yavaş panik duygusu yaratacak.
Ya zehirli bir yılan karşınıza çıkıp sizi ayak bileğinizden sokarsa? Ya yağmur yağar ve her yer çamur olursa, siz de kayıp düşerseniz? Ya biriyle tanışıp ne söyleyeceğinizi bilemezseniz? Peki ya birisi sizden bir şey isterse? Ve en önemlisi, ya kaybolursanız ve evinizin yolunu asla bulamazsanız? Ya sizin için hayat şimdi tam burada biterse?
Böyle yüzlerce soru, beyninizin labirentlerinde kaybolmanıza neden olur. Zamanla sizi boğmaya başlar. Çünkü hayatınızın her alanında buna benzer sorular sorarken bulursunuz kendinizi. Bu sorular kalp atışlarınızı hızlandırır, boğazınızda bir düğüm oluşturur ve sürekli boğulduğunuzu hissedersiniz. Ancak bunu yaşayan elbette sadece siz değilsiniz. Bu kaygıları ve anksiyeteyi her gün milyonlarca insan yaşıyor.
Anksiyete, birçoğumuzun hayatının bir parçası. Kalabalık ortamlarda içine kapanma hissi, konuşmak yerine dinlemeyi tercih etme, panik atak krizleri… Fakat her şeye rağmen kendinizi kaygıdan uzaklaştırmanız mümkün. Öncelikle onun hayatınızdaki varlığını kabul ederek başlayın. Ve sonra da yavaş yavaş ondan uzaklaşın. Eğer bunu gerçekten isterseniz ve güçlü kalabilirseniz kaygı bastırabileceğiniz bir duygudur.
Peki temel yöntemler ve bilmeniz gerekenler nelerdir? Gelin birlikte bakalım.
1) Kimse ne hissettiğinizi bilmiyor.
İçinizde fırtınalar kopsa da stresten avuç içleriniz terlese de karşınızdaki insanın bunu fark etmesi zordur. Eğer bu duyguyla uzun süredir baş ediyorsanız, gerginliğinizi saklamayı çoktan öğrenmişsinizdir. Merak etmeyin, kimse sizin o an ne kadar panik olduğunuzun farkında değil!
Gözlerinizi kapatın ve derin bir nefes alın, saf oksijenin ciğerlerinize dolmasına izin verin. Sadece o ana odaklanın, geçmiş ya da geleceğe değil. Bu egzersiz, nerede olursanız olun ve ne yaparsanız yapın zihninizi sakinleştirir.
…
2) Kötü hisleriniz kalıcı değildir.
Herkesin keyifli zaman geçirdiği kalabalık bir etkinliktesiniz. Ve anksiyeteniz sizi de orada yalnız bırakmıyor ve hatta zihninizin baş köşesini ele geçirmiş durumda. O kalabalık da sizi rahatsız etmeye başlamış, kötü hislerle dolmaya başlamışsınızdır. Ama merak etmeyin. Kötü hisler oradan çıktığınızda veya birkaç gün sonra sizi terk edecek. Sonsuza kadar sizinle kalmayacaklar. Onlara geçici olduklarını hissettirin!
…
3) Küçük sorular, sizi bulunduğunuz ortamda rahatlatır.
Tuhaf sessizlikler, devamı gelmeyen konuşmalar… Birçoğumuz bu duruma aşinayız. Anksiyeteniz böyle bir durumda şiddetlenecektir ve sizi daha büyük bir strese sokacaktır. Konuşmayı yeniden başlatmak için küçük sorular sorabilirsiniz. Örneğin, “Gündemde olan olaylarla ilgili ne düşünüyorsun?”, “Ayakkabını çok beğendim, nereden almıştın?” gibi sorular işinizi görecektir. İlgi çekici olmak zorunda değilsiniz. Boş verin ilgi çekmeyi, başkalarıyla ilgilenin!
…
4) En kötü ne olabilir?
Belirsiz anlarda anksiyeteniz kontrolü eline alır ve sizi paniğe sürükler. Böyle anlarda kendinize “En kötü ne olabilir?” diye sormanız en doğrusudur. Reddedilirsiniz, belki kötü bir tepki alırsınız, patronunuzun karşısında utanç verici bir duruma düşersiniz ya da belki dersten kalırsınız ama bu kadar! Kötü hissettirecek ama birkaç gün sonra unutacaksınız. Belki ileride gülerek hatırlayacaksınız. Her insan bu durumları yaşar. Herkesin hayatında küçük-büyük pürüzler yaşanır. Bunun çok normal bir şey olduğunu kabullenin.